İGUDM – MESLEKİ DURUŞ BİLDİRİSİ
Sayın İş Güvenliği Uzmanları,
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapan uzmanlar olarak, mesleki itibarı korumak, haklarımızı savunmak ve toplumda etkin bir yer edinmek amacıyla ortak bir duruş sergilemenin zamanı gelmiştir. Aşağıda belirtilen ilkeler doğrultusunda; yalnızca kendi mesleki onurumuzu değil, aynı zamanda iş yaşamındaki güvenliğin gerçek teminatı olduğumuzu kamuoyuna duyuruyoruz.
İş Güvenliği Uzmanının Yargılanmasına Hayır: Mesleki Etik ve Hukuk Zemininde Savunma
İş kazaları, modern iş dünyasının en üzücü gerçeklerinden biridir. Bu kazaların ardından, olayın nedenleri araştırılırken sıklıkla dikkatler, kazayı önlemekle görevli olan iş güvenliği uzmanları üzerine çevrilmektedir. Ancak, bu durumun bir alışkanlık haline gelmesi ve her kazanın ardından iş güvenliği uzmanlarının adeta doğal birer suçlu gibi yargı önüne çıkarılması, hem mesleki etiği hem de hukukun temel prensiplerini zedeleyen tehlikeli bir eğilimdir.
İş Güvenliği uzmanlarının yargılanmasına karşı duruşumuzu, mesleğin doğasından ve mevcut hukuki çerçeveden hareketle savunacağız.
İş Güvenliği Uzmanının Rolü ve İşverenin Birincil Sorumluluğu
İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının (İGU) görev tanımı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili yönetmeliklerle net bir şekilde belirlenmiştir. Uzmanların temel görevi, işyerindeki potansiyel tehlikeleri ve riskleri tespit ederek, bu riskleri ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için çözüm önerileri sunmak, işvereni bilgilendirmek ve çalışanlara gerekli eğitimleri vermektir. Bu görevler, bir danışmanlık ve rehberlik misyonu taşımaktadır.
Ancak, işyerindeki risklerin giderilmesi için gerekli maddi kaynakların tahsisi, tehlikeli ekipmanların veya süreçlerin durdurulması gibi kritik uygulama kararlarının yetkisi ve sorumluluğu doğrudan işverene aittir. İSG uzmanı, tespit ettiği tehlikeli durumlar için işin durdurulmasını yazılı olarak talep edebilir, fakat bu talebin yerine getirilmesi, gerekli yatırımların yapılması ve nihai kararın alınması işverenin yasal yükümlülüğüdür.
Hukuki Zemin ve Adaletin Yeniden İnşası
Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında bir kişinin cezai sorumluluğu, suç teşkil eden bir eylemin veya ihmalin, meydana gelen neticeyle doğrudan ve illiyet bağı içinde ilişkilendirilmesine dayanır. İş güvenliği uzmanlarının (İGU) yargılanabilmesi için de bu temel ilke geçerlidir; bir kazanın uzman tarafından gerçekleştirilen bir eylem veya ihmal sonucu meydana geldiğinin hukuken kanıtlanması gerekir.
İş Güvenliği Uzmanın sunduğu rapor, öneri veya verdiği eğitimler, işveren tarafından dikkate alınmaz veya uygulanmazsa, meydana gelen kazanın doğrudan nedeni uzmanın ihmali değil, işverenin yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesiyle ortaya çıkan birincil ihmaldir. İş Güvenliği Uzmanı, tespit ettiği tehlikeleri işverene yazılı olarak bildirmiş olmasına rağmen, işverenin eylemsizliği sonucunda bir kaza meydana gelirse, illiyet bağı uzmanın değil, işverenin fiili ile kurulur.
Adli süreçlerde, İş Güvenliği Uzmanlarının sadece danışmanlık ve rehberlik görevini üstlendiği gerçeğinin göz ardı edilmemesi, hukuki netliğin sağlanması açısından elzemdir.
Mesleğin Geleceği İçin Bir Çağrı
Hukuk sistemimizin, İSG uzmanlarının görevlerinin doğasını ve yasal sınırlarını daha derinlemesine anlaması büyük önem taşımaktadır. İş kazası soruşturmalarında, uzmanların rolü ve yetki sınırları titizlikle incelenmeli, sorumluluk doğru kişiye, yani kanunen birincil sorumlu olan işverene yüklenmelidir. Aksi halde, uzmanların her kazada ilk suçlanan kişi olması, mesleğe olan güveni zedelemekte ve caydırıcı bir etki yaratmaktadır. Bu durum, İSG hizmetlerinin niteliğini düşürmekte ve en önemlisi, çalışanların güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Hukuk sistemimizin, bu tehlikeli eğilime karşı durması ve mesleğe hak ettiği hukuki güvenceyi sağlaması, iş sağlığı ve güvenliğinin geliştirilmesi için atılacak en önemli adımlardan biri olacaktır.
Sorumluluk ve adalet dengesinin yeniden kurulduğu, iş sağlığı ve güvenliğinin gerçek anlamda önemsendiği bir iş dünyası dileğiyle.
Nicelik Değil Nitelik: Uzmanlık Bilgi ve Deneyim Gerektirir
İş güvenliği uzmanlığı, sadece bir belgeye sahip olmakla kazanılan bir unvan değildir. Bu meslek, insan hayatının korunmasına yönelik kritik bir misyonu üstlenir. Ne yazık ki, son yıllarda bu alanda yaşanan hızlı büyüme ve sertifika sayısındaki artış, “nicelik mi nitelik mi?” sorusunu gündeme getirmiştir. İş güvenliği uzmanlığında sayının değil, bilginin, deneyimin ve etik duruşun önemi üzerinde duracağız.
Bir Belgeden Daha Fazlası: Gerçek Uzmanlık
Bir “İş Güvenliği Uzmanı” belgesine sahip olmak, kişiye belirli yasal yetkiler tanır. Ancak bu, o kişinin her türlü işyerindeki potansiyel tehlikeleri anında fark edebileceği, karmaşık risk analizleri yapabileceği veya çalışanlara etkili bir şekilde eğitim verebileceği anlamına gelmez. Gerçek uzmanlık;
- Derinlemesine bilgi birikimi gerektirir. Sadece mevzuatı ezberlemek yeterli değildir. Kimyasalların etkileşiminden makine mühendisliğinin temel prensiplerine, psikolojiden ergonomiye kadar geniş bir yelpazede bilgi sahibi olmak gerekir.
- Sahada kazanılmış deneyim ile pekişir. Bir uzmanın, farklı sektörlerdeki işyerlerini görmesi, farklı tehlikelere maruz kalması ve çözümler üretmesi, teorik bilgileri pratiğe dönüştürmesini sağlar. Tozlu bir şantiyenin, steril bir laboratuvarın ya da yüksek gürültülü bir fabrikanın kendine özgü dinamiklerini ancak deneyimle anlamak mümkündür.
Nicelik Odaklı Sistemlerin Tehlikesi
Piyasada hızla artan İş Güvenliği Uzmanı Sayısı, niteliğin göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Özellikle bazı işverenler, yasal zorunluluğu yerine getirmek adına en uygun fiyatlı uzmana yönelmekte, uzmanın tecrübesini ve bilgi birikimini sorgulamamaktadır. Bu durum, niteliksiz hizmetin yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Niteliksiz bir hizmetin sonuçları;
- Yüzeysel risk değerlendirmeleri: Gerçek risklerin tespit edilememesi ve kazaların kaçınılmaz hale gelmesi.
- Formaliteye dayalı eğitimler: Çalışanların can güvenliğini ciddiye almayan, sadece “yapılmış olmak için” yapılan eğitimler.
- Etkin olmayan denetimler: Tehlikeli durumların fark edilmemesi veya raporlanmaması.
Bu durum, kısa vadede maliyet avantajı gibi görünse de, uzun vadede telafisi mümkün olmayan kayıplara ve cezai yaptırımlara yol açabilir.
Mesleğin Geleceği İçin Nitelik Vurgusu
İş güvenliği uzmanlığı mesleğinin geleceği, nitelik odaklı bir yaklaşımı benimsemekle mümkündür. Bu, hem meslektaşlarımızın hem de yasal düzenleyicilerin ortak sorumluluğudur.
- Yüksek standartlarda eğitim: Üniversite eğitimlerinin sadece teorik değil, pratik ve uygulamalı içeriklerle zenginleştirilmesi gerekmektedir.
- Deneyimin teşvik edilmesi: Sektörel uzmanlaşmanın ön plana çıkarılması ve deneyimli uzmanların daha fazla sorumluluk almasının sağlanması önemlidir.
- Etik duruş: İş güvenliği uzmanlarının, işveren baskılarına boyun eğmeyerek, insan hayatını öncelikli tutan etik bir duruş sergilemesi hayati önem taşır.
Sonuç olarak, iş sağlığı ve güvenliği kültürü, belgelere veya sayılara değil, bilgisine, deneyimine ve etik değerlerine bağlı uzmanların çabalarıyla yükselir. Unutmamalıyız ki, İş Güvenliği Uzmanlığı sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir.
Can güvenliği, niceliğin değil niteliğin eseri olacaktır.
Emek ve Ücret Dengesi: Saygınlık Ekonomik Güvenceyle Başlar
İş Güvenliği Uzmanlığı, her şeyden önce bir sorumluluk mesleğidir. İş güvenliği uzmanlığının toplumdaki saygınlığı, sadece üstlendiği misyonla değil, aynı zamanda bu misyonun ekonomik olarak ne kadar takdir edildiğiyle de doğrudan ilişkilidir.
İş güvenliği, sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda bir insanlık görevidir. Bu görevi layıkıyla yerine getiren uzmanların, emeklerinin karşılığını alması ve ekonomik güvenceyle desteklenmesi, mesleğin geleceği ve insan hayatının korunması için hayati önem taşımaktadır. Unutmayalım ki, bir mesleğin saygınlığı, her şeyden önce emeğin hak ettiği değeri bulmasıyla başlar.
Görev ve Sorumluluk Ağır, Ücretler Hafif
İş Güvenliği Uzmanları, bir işyerinin tüm potansiyel risklerini tespit etmekten, tehlikeli durumları raporlamaya, acil durum planları hazırlamaktan çalışanlara eğitim vermeye kadar pek çok hayati görevi yerine getirirler. Bir kaza durumunda, hukuki ve cezai sorumlulukla karşı karşıya kalma riskleri her zaman mevcuttur. Bu denli ağır bir sorumluluk yüklenen bir meslek grubunun, emeklerinin karşılığını maddi olarak da görmesi esastır.
Ancak, günümüz piyasasında “nicelik” odaklı yaklaşım nedeniyle, iş güvenliği uzmanlarının ücretleri sıklıkla hafife alınmaktadır. Özellikle OSGB kurup 81 ilde hizmet veren kendini kurumsal bir yapı olarak gösteren ve küçük ölçekli işletmelerde, yasal zorunluluğu yerine getirmek adına en düşük maliyetli uzmana yönelim, sektörde bir fiyat rekabetine yol açmıştır. Bu durum, nitelikli ve deneyimli uzmanların dahi hak ettikleri ücretleri alamamasına neden olmaktadır.
Bu dengesizlik, genç ve yetenekli bireylerin bu alana yönelmesini engelleyebilir. Ağır sorumluluklara rağmen düşük ücretler, mesleği cazip olmaktan çıkarır ve bu da gelecekte nitelikli uzman sayısının azalmasına yol açar.
İş Güvenliğinde Hizmetin İmkansızlığı: Kağıt Üzerindeki Matematik ve Sahadaki Gerçekler
İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) mevzuatının uygulamaya yansımasında ciddi bir uçurum olduğu görülmektedir. Uzmanların görev süreleri ve sorumlu oldukları firma sayıları, teorik olarak sahada etkin hizmet sunumunu imkansız kılmaktadır.
Makasın Genişliği: Yetersiz Süre, Aşırı Sorumluluk
Mevcut düzenlemede, tehlike sınıflarına göre belirlenen dakika bazlı süreler, İş Güvenliği Uzmanlarının işyerlerinde geçirmesi gereken minimum zamanı belirler. Ancak bu süreler, çoğu zaman bir işyerinin tüm risklerini analiz etmek, çalışanlara eğitim vermek, acil durum planlarını hazırlamak ve denetimleri gerçekleştirmek için son derece yetersizdir. Örneğin, az tehlikeli bir işyerinde çalışan başına ayrılan 10 dakika, sadece formalite icabı bir evrak doldurmaktan öteye gidememektedir. Bir uzmanın, onlarca farklı firmada, farklı sektörlerde, birbirinden bağımsız riskleri olan işyerlerinde bu kısıtlı sürelerle sağlıklı bir hizmet sunması beklenemez. Bu durum, nitelikli bir risk değerlendirmesi yapmayı, saha denetimlerini layıkıyla gerçekleştirmeyi ve en önemlisi, çalışanlarla gerçek bir iletişim kurmayı neredeyse imkansız hale getirmektedir.
Firma Atama Sayısındaki Absürtlük: Bir Uzman, Onlarca İşyeri
Yönetmelikler, bir iş güvenliği uzmanının aynı anda görev alabileceği işyeri sayısına üst limit koymamaktadır. Bu durum, özellikle piyasa koşullarında hizmet veren uzmanları, maliyet baskısı altında aşırı sayıda firmaya atanmaya zorlamaktadır. Bir uzmanın onlarca, hatta yüzlerce firmaya atanabildiği bir sistem, etkin bir iş güvenliği hizmeti sunmaktan çok, sadece yasal zorunlulukları kağıt üzerinde yerine getirme amacına hizmet etmektedir. Sabah bir mobilya atölyesindeki riskleri değerlendirirken, öğleden sonra bir tekstil fabrikasında eğitim vermeye çalışan uzman, ne birine ne de diğerine tam olarak odaklanabilir. Her bir işyerinin kendine özgü dinamikleri ve riskleri olduğu göz önüne alındığında, bu modelin sürdürülebilir olmadığı ve iş güvenliğinin temelini oluşturan proaktif yaklaşımı yok ettiği ortadadır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığında Ticaretleşmenin Gölgesi: Nitelik Erozyonu ve Mesleki İtibar Kaybı
İş Güvenliği Uzmanlığı, çalışanların sağlığını ve güvenliğini teminat altına almayı hedefleyen, yüksek sorumluluk ve etik bilinci gerektiren bir meslektir. Ne var ki, son yıllarda bu hayati alanın ticarileşme eğilimi, mesleğin özünde barındırdığı niteliği erozyona uğratmakta ve kamusal nezdindeki itibarını ciddi biçimde sarsmaktadır. Bu durum, yalnızca İSG uzmanlarını değil, tüm çalışma yaşamını ilgilendiren kritik bir sorunsaldır.
Niteliksiz “Uzman” Türevleri ve İSG Kültürüne Zararları
Pazarlama odaklı eğitim modellerinin yaygınlaşması, İSG sektöründe yeterli pratik deneyimden yoksun, ancak kağıt üzerinde sertifikaya sahip “uzmanların” türemesine zemin hazırlamaktadır. Bu durum, formel bilginin yüzeysel bir temsili olmaktan öteye geçemeyen bir yanılsama yaratmaktadır. Gerçek İş Güvenliği Uzmanlığı, sadece mevzuatı bilmekle değil, aynı zamanda sahada riskleri doğru analiz edebilme, acil durumları yönetebilme ve önleyici tedbirler geliştirebilme yeteneğiyle ölçülür. Pratikle pekişmeyen teorik bilgi, iş kazalarının önlenmesinde yetersiz kalmakta, hatta mevcut riskleri daha da büyütebilmektedir. Dolayısıyla, niteliksiz “uzmanların” artışı, ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliği kültürüne ciddi zararlar vermekte ve iş kazalarının artışına zemin hazırlamaktadır.
Mesleğin İtibar Kaybı ve Algıdaki Deformasyon
İSG eğitimlerinin bir meta, hatta bir ticari ürün gibi sunulması, mesleğin hayati ciddiyetini ve kamusal önemini göz ardı etmektedir. “Kolay yoldan uzman olma” ya da “kısa sürede sertifika sahibi olma” gibi yanıltıcı pazarlama stratejileri, İş Güvenliği Uzmanlığına olan saygınlığı zedelemekte ve mesleği değersizleştirmektedir. Toplum nezdinde, bu mesleğin salt bir “evrak işi” ya da “sertifika olsun yeter” gibi algılanmasına yol açan bu durum, gerçek iş güvenliği profesyonellerinin özverili çalışmalarına gölge düşürmektedir. Mesleki itibarın kaybı, İş Güvenliği Uzmanlarının işletmelerdeki algısını da olumsuz etkilemekte, gerekli yatırımların yapılmaması ve önleyici tedbirlerin göz ardı edilmesine neden olabilmektedir.
İSG Uzmanlığının Geleceği: Nitelik, İtibar ve Etik Değerlerin Korunması Zorunluluğu
İş sağlığı ve güvenliği uzmanlığının niteliğini ve itibarını korumak, sadece meslek erbabının değil, ilgili tüm paydaşların ortak sorumluluğundadır. Bu ticarileşme eğiliminin önüne geçilerek, İSG eğitimlerinin kalitesi ve mesleki yeterlilik standartları yeniden gözden geçirilmeli, saha deneyimi ve etik değerler öncelikli hale getirilmelidir. Aksi takdirde, İş Güvenliği Uzmanlığı, sadece bir unvan olmaktan öteye gidemeyen, mesleki erozyona uğramış bir alan haline dönüşme riski taşımaktadır.
Sendika Değil, Şahıs Şirketi: İSG’de “Benim Sendikam, Benim Kurallarım”
İSG sendikası, kişisel çıkarların ve isimlerin ön planda tutulduğu, eleştirel seslerin susturulduğu bir yapıya bürünmesi, onların gerçek temsil yeteneğini kaybetmesine yol açmaktadır. İşveren karşısında güçsüz, üyeleri nezdinde itibarsız hale gelen bu yapılar, İSG uzmanlarının haklarını savunma ve mesleki onurlarını koruma mücadelesinde bir engel teşkil etmektedir. İSG alanında, şeffaf, demokratik, kişisel çıkarların değil, tüm meslektaşların haklarını savunan, eleştiriye açık ve ortak fayda odaklı yeni bir sendikal vizyonun acilen benimsenmesi gerekmektedir.
Aksi takdirde, sendika sadece birer formalite olarak kalacaktır.
Kapsayıcılık İddiasının Boşluğu
Sendikaların temel amacı, tüm üyelerini eşit derecede temsil etmek ve onların haklarını korumaktır. Ancak İSG alanındaki mevcut sendikal yapılarda, bu kapsayıcılık ilkesinin erozyona uğradığı gözlemlenmektedir. Belirli “isimlerin” veya yönetim kadrolarındaki kişilerin etkisiyle, sendika politikaları genel üye tabanının ihtiyaçlarından sapabilmektedir. Bu durum, sendika aidiyetini sorgulatmakta ve meslektaşlar arasında güvensizliğe yol açmaktadır.
Sadece “kağıt üzerinde” herkesi kapsadığını iddia etmek, fiiliyatta dışlayıcı ve ayrıcalıklı bir yapı sergilemek, sendikal misyonun yozlaşmasıdır.
Eğitimde Tekelleşme ve Etik Çöküş: İş Güvenliği Uzmanlığına İhanet
İş güvenliği uzmanlarının mesleki yeterliliklerini sürdürmeleri ve ilerlemeleri için belirli aralıklarla sertifika seviyelerini yükseltme zorunluluğu, aslında mesleki gelişimi ve güncel bilgiye erişimi hedeflemektedir. Bu yükseltme süreçlerinde talep edilen eğitimler, uzmanların bilgilerini güncellemelerini, sektördeki yeni gelişmeleri takip etmelerini ve tecrübelerini taze tutmalarını amaçlar. Ancak İSG sektöründeki mevcut durum, bu eğitimin amacından tamamen koparak, acı bir ticaretleşmeye dönüşmüş olduğunu gözler önüne sermektedir.
Fahiş Fiyatlı, Tekelci Eğitim Tekelleri
Bugün, birçok eğitim kurumu, adeta bir tekelci anlaşma içinde, İş Güvenliği Uzmanlarına sabitlenmiş ve fahiş fiyatlarla eğitimler sunmaktadır. Bu durum, bilgi ve mesleki gelişimi desteklemesi gereken eğitimleri, basit birer “pazar malına” dönüştürmüştür. İş Güvenliği Uzmanları, sertifika seviyelerini yükseltme zorunluluğu nedeniyle, bu eğitimlere mecbur bırakılmaktadır. Bu mecburiyet, uzmanları, sunulan hizmetin niteliğini sorgulamadan ve başka bir seçeneği olmaksızın, bu yüksek maliyetli hizmeti satın almak zorunda bırakmaktadır.
Bu durum, piyasa rekabetini ortadan kaldırmakta ve uzmanların üzerinde haksız bir ekonomik yük oluşturmaktadır.
Göstermelik Eğitimler ve Sahte Yeterlilik
Daha da vahimi, bu “zorunlu” eğitimlerin içeriği ve sunumu tamamen göstermeliktir. Eğitim kurumları, mevzuattaki boşlukları veya denetim yetersizliklerini kullanarak, katılımcıların fiziksel olarak derste bulunmalarına bile gerek kalmadan, hatta farklı şehirlerde olsalar dahi, “eğitim almış” gibi gösterilmelerini sağlamaktadır. Sisteme sadece bir kağıt parçası eklenerek, kişi hiçbir yeni bilgi edinmeden, hiçbir mesleki tartışmaya katılmadan, gerçek bir vaka analizi yapmadan veya pratik bir deneyim yaşamadan belgesini yükseltebilmektedir. Bu durum, eğitimden beklenen mesleki gelişimin, bilgi paylaşımının ve gerçek uzmanlık ediniminin tamamen yok sayılması anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, formel bir yeterlilik belgesi elde edilirken, gerçek bilgi ve deneyim eksikliği devam etmekte, bu da iş sağlığı ve güvenliği alanında ciddi riskler yaratmaktadır.
Bu sorunların çözümü için, sertifika seviyesini yükseltme zorunluluğu yerine, gönüllülük esaslı ve mesleki gelişimi destekleyen bir sisteme geçilmelidir. Uzmanların kişisel gelişimlerini kendi inisiyatifleriyle, sektörün ihtiyaçlarına uygun, nitelikli ve rekabetçi eğitimlerden faydalanarak sağlamaları teşvik edilmelidir. Bu yaklaşım, hem mesleğin itibarını koruyacak hem de uzmanların gerçek anlamda yetkinliklerini artıracaktır.
“Bu bildirge ile, iş güvenliği uzmanlarının hak ettiği değeri görmesi, mesleğin etik ilkeler doğrultusunda gelişmesi ve çalışma hayatında gerçek bir güvenlik kültürü oluşturulması hedeflenmektedir. Hep birlikte, sessizliğe mahkûm edilmiş bu mesleğin sesini yükseltelim. Mesleki dayanışma, bizlerin sesi ve gücüdür.”
⟨